top of page

Toplumsal Travmayı Dönüştürmek



Son günlerde yaşadığımız üzücü olayların ardından çok sevdiğim “Kaplanı Uyandırmak” kitabından derleyerek böyle bir yazı yazmaya ihtiyaç duydum. Çünkü günün sonunda ateş düştüğü yeri yakıyor. Ama sanırım artık öyle değil. Global anlamda ezber bozacak değişimler kapımızda. Satürn Kova burcuna geçişiyle bence hepimiz bilincimize uyanacağız. Toplumsal konulara daha duyarlı olup, farklı bakış açılarını benimseyeceğimizden eminim.

İç içe olduğumuz, kabalıklaştığımız bu dünyada belki de en büyük sınavlarımızdan birisini veriyoruz. "Uyum". Evet, uyum içinde yaşamak. Bu gerçekten üzerine çalışılması gereken önemli bir konu. Ve çözüm üretmek için çaba göstermeliyiz. Anlamalıyız, derinlerde neler var bakmalıyız.


Savaşın kökleri derinlerdedir. Hepimiz sevgi ve şiddet kapasitesine sahibiz. Her ikisi de insan

deneyiminin bir parçası. Düalizm gibi. Tıpkı gece ve gündüz gibi. Tıpkı yaşadığımız ortam gibi. Ve savaşın köklerini anlamak için insanın travma karşısında ne kadar savunmasız olduğunu anlamak daha da önemli. Travmanın insan üzerindeki etkileri fark edilmediğinde ya da çalışılmadığında diyelim , tekrardan sahnelemek için zorlayıcı bir dürtü yaratıyor.

Travma etkileri ilk olarak savaştan dönen askerlerin gösterdiği semptomlarla açığa çıkar. Savaş mahkumlarını konu alan, ABD yapımı politik bir gerilim dizisi olan “Homeland”in Broody karakteri bu konuya çok güzel bir örnek.


İnsanlar neden birbirlerini öldürür ya da yaralar?


‘Medeni’ toplumlarda insanlar kendi topluluklarının bireylerini öldürdükleri zaman onları cezalandıran kanunlar var ancak bunlar savaşta insan öldürmeyi içermiyor. Bazı ‘ilkel’ topluluklarda ise kabile üyelerinden biri öldürüldüğünde veya yaraladığında kavga sona eriyor. Öte yandan hayvanlar da yiyecek ve toprak üzerinde zıtlaştıklarında kendi türlerinden canlıları öldürmüyorlar. Biyolojik açıdan baktığımızda bizlerin bir canlıyı diğerinden ayırırken, pençeleri, dişleri, zehri ya da gücünden ziyade zekasına bakmayı tercih ediyoruz. Peki, zeka; ölüm ya da şiddete hizmet edecek şekilde kullanılacak bir özellik midir? Son günlerde bu sorunun cevabını belki de daha fazla düşünmeliyiz.


Savaşların Psikolojik Kökeni


Bir sürü savaş teorisi olmasına karşın, savaşlara neden olan ve üzerinde durumlayan temel bir factör var. ‘Travma.’ Geçmişteki savaşlardan korkuyu, ayrılmayı, ön yargıyı ve düşmanlığı miras aldık. Bu miras travmadan kalan miras.

Belki de savaşın varlığı, bunu sürdürmekteki ısrar, şiddetin ve gerginliğin artışı bir tür TSSB (travma sonrası stress bozukluğu) olarak yorumlanabilir.


Eskiye göre çok daha kendimize, önceliklerime önem veriyoruz. İhtiyaçlarımızın farkında hareket ediyoruz. Ve kendimize ciddi anlamda yatırım yaptığımızı düşünüyorum. Okuyoruz, psikoloğa gidiyoruz, farklı teknikler deniyoruz. Terapiler alıyoruz. Meditasyonlar yapıyoruz.Gerçekten çaba sarf ediyoruz. Ve bir adım daha istekliysek, bu süreçte kişisel travmalarımızı tanıyoruz. Travmaların dönüştürülebildiği gibi inanın kültürel travmalar da çözümlenebilir, üzerine çalışabilir. Savaş sonrası toplumsal etkiler neden çözülmesin? Toplumlar savaşmak yerine paylaşma ve travmayı teşvik etmek yerine dönüştürmek için neden bir araya gelmesin? Bunun için de en iyi başlangıç noktası “çocuklar” …


Şu kısmı kitaptan alıntı yapıyorum:


“Dr. James Prescott ; Ulusal Akıl Sağlığı ile birlikte Aborjin yerlilerinin bebek ve çocuk büyütme alışkanlıklarının şiddet içeren davranışlar üzerindeki etkilerine dair önemli bir antropolojik araştırma sunmuş. Yakın fiziksel bağlar içinde olan ve teşvik edici ritmik hareketleri kullanan toplumların şiddet eğilimlerinin düşük olduğu gözlemlenmiş. Çocuklarıyla sınırlı ve cezalandırıcı fiziksel temas içinde olan toplumlar ise savaş, tecavüz ve işkence biçiminde kendini gösteren şiddete açıkça eğilimliymişler. Çünkü çocuklar küçük yaşlardan itibaren, ebeveynlerinin birbirleriyle ve dünyayla ilişki kurma biçimini benimserler. Travmatize olan ebevynler çocuklarına güven aşılamakta zorlanırlar. Bu güven duygusuna sahip olamayan çocuklar savunmasız olurlar. Travma döngüsünü kırmak da, ebeveynlerinin kendilerine ve çevrelerine karşı güvensizliklerinin tümüyle benimsemeden önce anne ve çocuklara güven ve sağlıklı bağlanma aşılayan deneyimlere dahil etmektir.


Uygulama şöyle: Farklı kesimlerden (din, ırk, politik yaklaşım vs. açısından) oluşan bir grup anne ve çocuk bir evde ya da halka açık herhangi bir merkezde bir araya getirilir. Karşılaşma, çeşitli kültürlerden anne ve çocukların sırayla birbirlerine kendi kültürlerine ait halk şarkıları öğretmeleriyle başlar. Bebeklerini kucaklarında tutan anneler çocuklarına şarkı söylerken sallanıp dans ederler. Grubu yöneten kişi, şarkılardaki ritmi zenginleştirmek için basit enstrümanlardan faydalanarak melodilere katkıda bulunur. Hareket, ritim ve şarkı söylemek iç huzura ve hassasiyete dair nörolojik kalıpları güçlendirir. Sonuç olarak, birbirleriyle savaşan nesiller tarafından üretilen düşmanlık yumuşamaya başlar.

Bebekler yeni doğduklarında son derece gelişmiş organizmalar olduklarından annelerinin en derin dinginlik, duyarlılık ve biyolojik yeterlilik duygularını aktive eden sinyaller gönderirler. Bu sağlıklı ilişki içinde, anneler ve bebekler birbirlerini mutlu ederek karşılığında da güven ve keyif duyguları yaratan çift yönlü fizyolojik tepkilerle beslenirler. Travmanın yaratmış olduğu hasara dair döngünün dönüştürülmeye başlandığı yer işte burasıdır.

Ardından büyük grup daha küçük bölümlere ayrılır, her grupta her kültürden bir anne ile bebeği olur. Anneler ikişer ikişer karşılıklı geçerek bebeklerini bir battaniye içinde yavaş yavaş sallarlar. Bebekler sadece mutlu olmaz, “mutluluktan havalara uçar.” Coşarlar. Koca bir odayı dolduracak kadar sevgi üretmek öyle bulaşıcıdır ki, kısa sure içinde anneler (ve kültürel koşullar izin verdiğinde babalar) de birbirlerine gülümsemeye ve daha önce güvenmedikleri ve korktukları bir toplumun üyeleriyle derin bağlar kurmaktan keyif almaya başlarlar."


Kolay bir dönemden geçmediğimiz aşikar. Ancak etkili çözüm yolları arama isteğimizi, tutkumuzu bir şekilde canlı tutmalıyız. Savaşan insanlar arasında kalıcı barışı sağlamak ancak bu zamana kadar yaşanan terörizm , şiddet ve korkunun kitleler üzerinde yarattığı travmaların tedavi edilmesinden sonra mümkün olabilir.


“Yeniden yapılandırma aracılığıyla travmayı dönüştürmek” bu mirası dönüştürmek için seçtiğimiz yol ister terapist / grup çalışmaları, ister şamanik uygulamalar ister bireysel egzersizler olsun hangi birini seçersek seçelim, bu dönüşümün gerçekleştirilmesi gerekiyor.


Toplumsal iyileşmeye dair güzellikler bizimle olsun.


Begumtells.

31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page